Uyuyan Topraklar
Bir görüşe
göre Sibirya ismi Tatarca Uyuyan Topraklar anlamına geliyor. Bu
anlam bizce çok manidar. Çünkü bazı mutasavvıflara göre isimler
ezelde takdir edilmiştir ve isimle isimlendirilen şey (müsemma)
arasında manevi bir bağlantı söz konusudur. Yani isim, bir noktaya
kadar belli bir düzeyde insan, canlı ve cansız her ne ise alem
olduğu o şeyin karakterini, ruh dünyasını yansıtır. Onun içindir
ki Peygamber Efendimiz s.a.v. isimlere çok önem vermiş ve islâmî
anlayışa uygun olmayan isimleri hemen güzel isimlerle
değiştirmiştir. Bu açıdan, Sibiryanın ismiyle müsemma bir yer
olduğunu düşünüyoruz.
Sibirya,
senenin büyük bir kısmını kar ve buz altında geçiren bir toprak
parçasıdır. Bu nedenle böyle bir yere kim itibar gösterir
diyebilirsiniz. İşte bu yazıda bu kar ve buz ülkesine kimlerin
itibar ettiğinin cevabını bulacaksınız.
Ne yazık ki
müslümanlar, İslâmı kuzey kutbuna kadar taşıyan kahramanlarının,
onların faaliyetlerinin ve tarihlerinin bilgilerinden uzak
kalmışlardır. En acısı da karlar ve buzlar arasında ve Rus baskısı
altında dinlerini yaşama çabası veren kardeşlerinden
habersizdirler. O kadar ki, elimizdeki rakamlar eskinin eskisidir.
Yani kaç kişi olduklarını bile tam bilmiyoruz. Bununla kalsa iyi.
Neye ihtiyaçları olduğundan, nasıl haberleşileceğinden, hangi
konularda yardımlaşılacağından da habersiziz.
Uyuyan,
topraklar mıdır yoksa müslümanların gönülleri mi? Ne dersiniz?..
Sibirya ve İslâmiyet
İslâm
tarihçileri, Sibiryadan ilk defa 14. yüzyılda söz etmeye
başlamışlardır. Tarihçi Reşidüddin et-Tabib, bilim çevrelerince
ilk dünya tarihi kabul edilen ve miladî 1312 yılında tamamlanan
Camiu- t-tevarih adlı eserinde Sibiryadan sözeder. O zamanlarda
Rusların Sibiryadan haberleri bile yoktur. Sibirya ismini ilk
defa yaklaşık yüzyıl sonra 1407de duyacaklardır.
İslâmın
Sibiryada ne zaman yayılmaya başladığı ise bugüne kadar tam olark
tespit edilememiştir. Fakat Batı Sibiryanın, 9. asrın başlarından
beri İslâm ülkesi olan Bulgar Hanlığı ve daha 7. asırda müslüman
olmuş Harizm ile ilişki içinde olduğu bilinmektedir. Karadenizin
kuzeyini vatan edinen ve Karahanlılarla eş zamanlı kabul eden İdil
(İtil, Volga Bulgar) Hanlığı ülkemizde maalesef yeterince
tanınmamaktadır. 10 bin civarında mescid ve medreseye sahip bu
devlet bölgeye yüzyıllarca hükmetmiştir.
Müslümanların yüzakı tüccarlar
Sibirya,
samur, kara tilki, sansar ve tiyin kürkleri sağlayan bir ülke
olarak çok eski zamanlardan itibaren Orta Asya ve Bulgar
tüccarlarının ilgisini çekmekte idi. Harizm ve Buhara tüccarları
büyük kervanlarla Kıpçak bozkırlarını aşarak Batı Sibiryadaki
İrtiş, Tobol ve İşim (İçim) ırmakları boyundaki şehirlere ve
göçebelerin kaleler yakınında kurdukları panayırlara giderlerdi.
Bu panayırlarda kürklerin yanı sıra mors ve buzların altından
çıkarılan mamut dişleri de önemli ticaret emtiası arasında yer
alırdı. Ticaret amacıyla gelen tacirler bölge halkını
etkilemekteydi. Hatta tuhaftır, o devre ait paraların bir yüzünde
lâ ilâhe illallah, diğer yüzünde de Meryem Ana resimleri yer
alıyordu.
İslâmiyet,
Maveraünnehir ve Harizme yerleştikten sonra, onuncu yüzyılda
kuzeye doğru Taraz (Talas) ve aşağı Sırderyada Yenikent (Cend)
şehirlerine ulaşmıştı. Sâmânoğullarından İsmail Han, 280/894
yılında Taraz şehrini fethedip Kilise-i Buzurgu (büyük kilise,
dom) camiye dönüştürmüştü. Yerli yöneticiler daha o zaman müslüman
olmuşlardı. Fakat yine de 13. asır başlarına kadar Cend ve Çu
Irmağı Suğur-ı İslâm (İslâm serhat boyu) olarak kalmıştır.
Maalesef Karahanlılar ve Harizmşahlar zamanında İslâmın kuzey
sınırları Sâmânoğulları devrindeki hattan ileri gidememişti. Ancak
Yedisuda önemli kazanımlar olmuştu.
Buralar Nereler?
Kazakistanı
ya da Kazanı şöyle ya da böyle az çok bilirsiniz. Ohotsk Denizi
ile Sahalini de bilir misiniz? Ya Yakutsk ve Tobolu? Omsk ve
İşil (İç İl?) isimleri sizce bir anlam ifade ediyor mu?
Öyleyse bir
atlas açın veya önünüze bir dünya haritası serin. Lütfen bir kez
daha dikkatlice bakın. Japon Denizinin üstündeki Sahalini ve
Ohotsk Denizini gördünüz mü? Dünyanın öbür ucu... Şimdi biraz
batıya kayın. İşte Yakutsk. Biraz daha batıya, hafif güneye gelin;
işte İrkutsk da orada. Batıya kaymaya devam edin. Önce Tomsk,
sonra da Omsk ve Tobolsk çıkacak karşınıza. En son da Kazan.
Sibiryayı en doğusundaki Ohotsk Denizinden, en batısındaki
Finlandiyaya kadar boydan boya geldiniz demektir. Müslümanlar
yukarıda isimlerini sıraladığımız bu büyük şehirlerde daha
kalabalık sayıda olmak üzere, daha başka irili ufaklı yerleşim
birimlerine dağılmış durumdadırlar. Yani Sibirya bir uçtan öbür
uca -elhamdülillah- müslüman kaynamaktadır. Ve bu müslümanlar şu
veya bu şekilde 770ten 1656ya kadar bu topraklara hakim
olmuşlardır. Bütün bunları öğrendikten sonra heyecanlanmaz mısınız?
Moğol istilası talihsizlik mi, şans mı?
İslâmın
kuzeye doğru yayılması, esas Moğol istilasından sonra olmuştur.
Cengiz, istila ettiği toprakları oğulları arasında
paylaştırdığında, Batı Sibirya Çuçinin payına düşmüştü. Bu
dönemde müslüman Bulgar ve Harizm tüccarları Sibiryayı bir baştan
öbür başa dolaşmaya başlamışlardı. İşte bu ticari kervanlarla
Harizmden gelen İslâm mürşidleri de bozkırlarda ve Batı
Sibiryada halkı İslâma davet ediyorlardı. Hafız olan bu
kimselere yöre sakini Türkler abız diyorlardı.
İslâmiyet,
Altınordu Devletinin İdil (İtil) boyundaki merkezinde yayıldığı
kadar, buraya bağlı Gökordunun Sırderyanın kuzeyindeki merkezi
Sığnak şehrinde de yayılmaktaydı. Bu bölgeler tamamıyla
Harizmlilerin kültürel etkisi altında idi. Bir asırdan beri
İslâmı yaymaya çalışan Yesevî dervişleri de faaliyetlerine hız
vermişlerdi. Altınordu Hanı Berkenin (Börke. 1256-1266) müslüman
olması, bütün bozkırlarda İslâmın büyük zaferler kazanmasını
kolaylaştırdı.
Daha sonra
Özbek Han (1312-1342), bütün Çuçi ülkesini ele geçirip İslâmı
devlet dini ilan etti. Buralardaki Türk boyları Özbek Hanı
benimsediler. Böylece Sığnaktan itibaren bütün İrtiş havzası,
Tundıradaki İçteklerin (Ostyaklar) bulunduğu sahaya kadar İslâm
ülkesi olmuştu. Artık Sığnak şehri tamamen bir İslâm merkezine
dönüşmüştü. Özbek Han devrinde Erzene (Erdene, Ertane), Otrar,
Savran, Cend ve Barçınkent şehirleri medreselerle, tekkelerle (hangâh),
camilerle ve hayır kurumlarıyla bezenmişti.
Özbek Handan
sonra Batı Sibirya, İslâm devletinin bir eyaleti haline geldi.
Toktamış Han (1378-1407) Harizmde eğitim görmüş bir müslümandı.
Kendisini yenip Tümen şehrinde öldüren Emir Timurun komutanı
Edige (Edgü) Bey de kendisini evliya torunu olarak niteliyordu.
Sibiryayı Şıban oğullarından önce yöneten Taybuga soyu da
müslüman bir hanedandı.
Şah-ı Nakşibendin de hedefi Sibirya
Sibiryada
şöyle bir menkıbe nesilden nesile aktarılagelmiştir.
Nakşibendîliğin piri Muhammed Bahaeddin k.s., 797/1394 yılında 366
şeyhi İrtiş boyundaki müşrikleri irşad için kuzeye, Sibiryaya
göndermiştir. Menkıbeye göre, Kıpçak diyarında Şıban Han bu
şeyhlerin emrine 1700 asker vererek gaza-yı ekbere yollamıştır. O
devirde İrtiş boyunda puta tapan Tatarlar, Kara Kıpçaklar ve
İçtekler yerleşikti. Mürşidlerin çoğu, İrtiş Nehri ile bu nehrin
kolları olan Tobol, Vağay, Yurum ve daha başka ırmaklarda şehit
oldular. Geride kalanlar İslâmı öğretmek amacıyla Nogay ve Kara
Kıpçaklar arasına İrtiş boyuna yerleştiler. Hâlâ Tobol, Tara ve
Tümende onların neslinden hocalar ve şeyhler vardır.
İslâmın Batı
Sibiryaya köklü bir biçimde yerleşmesinde rol oynayan
hükümdarlardan biri de Küçüm Han (1563-1598)dır. Hatta Rus
tarihçiler, İslâmın Sibiryaya onun sayesinde girdiği
kanaatindedirler. Fakat biz yukarıda da anlattığımız üzere, Batı
Sibiryanın Küçüm Handan çok önceleri İslâmlaşmaya başladığını
görüyoruz.
Fakat Sibirya
yerlilerinin çoğunun Küçüm Han zamanında müslüman olduğu gerçektir.
İslâmiyetin iyice yerleştiğini gören hükümdar, Buharadan din
adamları getirilmesini istemiştir. Buraya gelen muhacirlere (mürşidlere)
sart adı verilmiştir.
Rus istilası biraz gecikseydi Sibiryadaki
bütün Türkler ve Finler müslüman olacaktı
16. asırda
başlayan Rus istilası bir asır daha gecikmiş olsaydı, belki de
Sibiryadaki bütün Türk ve Fin kavimleri islâmlaşmış olacaklardı.
Ruslar istila ettikleri yerlere büyük manastırlar yapıyor ve yerli
halkı hıristiyanlaştırmak için yüzlerce misyoner getiriyorlardı.
Üstelik müslümanlara karşı çok acımasızdılar. Buna rağmen
Sibiryada İslâmiyet sarsılmadı. Sibirya müslümanları bir asırdan
fazla savaştılar. Sonunda Ruslar Sibiryada İslâmiyeti resmen
tanımak zorunda kaldılar. 1794 yılında Tara şehrinde cami
yapılmasına izin verdiler. 19. asrın başından bu yana, Sibirya
şehirlerinin çoğunda cami veya mescid- mektepler yapılmaya devam
etti. Bu bakımdan birçok şehir İslâm şehri niteliğine kavuştu.
Troysk ve Kızılcarda 6 cami 6 medrese, Simeyde 5 cami 5 medrese
vardı. Tomsk ve Omsk gibi Sibiryanın büyük yönetim merkezlerinde
büyük ve muhteşem camiler yapıldı.
En son 20.
yüzyılın ilk yıllarında Abdürreşid İbrahim Efendi adlı ünlü İslâm
alimi ve idealist gezgin, Sibiryalı müslümanlar hakkında değerli
bilgiler vermiştir. (Dergimizin 1999 Nisan sayısında bu zatla
ilgili bir yazı yayınlanmıştı). Ona göre yerli Türkler, iç
Rusyadan gelen müslümanlarla dil birliğinin de katkısıyla kısa
zamanda kaynaşmışlardır. Müslümanlar aynı köyü paylaştıkları daha
kalabalık nüfusa sahip Ruslardan daha etkindirler. Bu köylerde
müslümanların mescit ve mektepleri olmasına rağmen, devlet
desteğini arkasına alan Rusların ne kiliseleri, ne de mektepleri
var. Açinsk, İrkutsk ve Vehneudinsk gibi şehirleri gezen
Abdürreşid İbrahim Efendi, müslümanların İrkutskta 1000 nüfuslu
bir mahalleye, muhteşem camilere, erkek ve kız öğrencilerin ayrı
ayrı eğitildiği mekteplere sahip olduklarını gözlemlemiştir.
Sibiryayı tanıyalım
Sibirya,
12.800.000 km2 alana sahiptir ve hayal edilemeyecek genişlikte
orman ve tayga (özellikle sivri yapraklı ağaçlardan oluşan
Sibiryaya has bir tür orman) alanlarını kapsar. Burada yaklaşık
bir milyon göl, 53.000 nehir ve engin bir doğal kaynaklar deposu
vardır. Her ne kadar kışın sıcaklık sıfırın çok altına düşse de,
yazları gayet sıcak olabilmektedir. Sibirya- yı bir baştan öbür
başa aşan Trans-Siberian Demiryolu, dünyanın en uzun demiryoludur.
Hat, kurak kutup alanlarını, tundra ve stepleri aşarak Batı
Avrupadan daha büyük bir araziyi ikiye böler. |