.

 

İslam Düşüncesinin Gelişmesi
İçin Bazı Teklifler

 

Prof. Dr. Osman Eskicioğlu

Düşünce ve İslam Düşüncesi

Düşünce bir medeniyetin temelini teşkil eder. İslam düşüncesi denilince İslam alimlerinin Kur'an ve Sünnet ışığında teori ve pratik alanda meydana getirdikleri fikri üretimler akla gelir. Teoriden maksad nazari olarak ortaya konan kaide ve kurallardır. Her hangi bir fikir, inanç ve düşünce ile ilgili olduğu gibi, bir hareket ve bir davranış biçimi ile de ilgili olabilir. İşte ortaya koyduğumuz bir fikir, düşünce ve inanç hayatı ile ilgili ise buna teorik düşünce adını veriyoruz. İslam kültüründeki kelam ilmi buna dahil olduğu gibi, nazari fıkıh da bu teorik düşüncenin mahsulüdür. Çünkü bu gibi düşünceler, gözle görüp elle tuttuğumuz ve ortada olan her hangi bir olayla ilgili değildirler. Onlar, teorik olarak düşünülüp nazari bir şekilde meydana getirilen olaylar hakkında üretilen bir takım fikirlerdir.

Pratik düşünce ise müşahhas ve gözümüzün önündeki bir olay hakkında ifade ettiğimiz fikirlerdir. İslam hukukçularının olmuş olaylar hakkında verdikleri fetvalar buna güzel bir örnek teşkil eder. Şu halde kelam ve nazari fıkıh teorik düşünceyi, fetva yoluyla meydana gelen ameli bilgiler ise pratik düşünceyi meydana getirir, diyebiliriz. 

Biz bunlara ilmi ve ameli ictihad adını vermek istiyoruz.

Düşüncenin Temeli

Düşüncenin dil ve kültür ile doğrudan irtibatı vardır. O yüzden dil ve kültür değiştikçe düşünce; düşünce değiştikçe de hayat değişir. Bu sebeple geçmiş medeniyetleri değişen kültürler şeklinde algılarsak hata etmiş olmayız.

Düşünme vasıtası dil olunca insanları şu veya bu şekilde düşünmeye sevkeden şey terminoloji olmuştur. Bu sebeple geçmişteki farklı medeniyetlere değişik kültürler dediğimiz gibi, aynı zamanda değişik terminolojiler de diyebiliriz. Her ilmin kendisine mahsus bir terminolojisi olduğu gibi her medeniyetin de yine kendisine mahsus bir terminolojisi vardır. Biz burada terminolojiyi  herhangi bir ilim alanında kullanılan terimlerden daha geniş anlamda hayatın geneline etki edebilen bir ölçekte kullanıyoruz. Aslında bozulmuş bir toplumun bir bölümünü veya genelini değiştirip düzeltmek için kitap getirmiş bulunan peygamberler hep yepyeni bir terminoloji ile gelmişlerdir.

Bu konuda örnek vermek gerekirse bütün peygamberler imanı tazeleyip inanç terminolojisini yeniledikleri gibi, Lut Peygamber aile (hukuk) terminolojisi, Şüayb Peygamber ekonomik terminoloji, Hz. Musa siyasi terminoloji ve son olarak Hz. Muhammed ise dini (ibadet), ilmi (düşünce ve inanç), ictimai (idari ve siyasi), iktisadi ve ailevi terminoloji ile gelmişlerdir.

Hem dinlerde ve hem de (sosyal) bilimlerde terim, tarif ve tasniflerin eskidiği bir zamanda bulunduğumuza göre İslam düşüncesinin üzerine düşen görev ne olacaktır?

Bugüne kadar bütün medeniyetler merdiven basamakları gibi hep birbirini takibetmiştir. Bir sonraki medeniyet, bir önceki medeniyetin müsbet ve menfi tarafları nazarı itibara alınarak bir şekil kazanmıştır.

Marx, tarihi yorumlarken, materyalist açıdan bakarak hayatı  sadece ekonomi ekseniyle açıklarken ne kadar hata etmiş ise, Kant da felsefesini kurarken, bazı eksiklikler olmasına rağmen, çağın ihtiyacının etksisiyle öklit matematiğine dayanmakla o kadar isabet etmiştir diyebiliriz. Dekart'ın hayatı, birbirine ilişmeyen din ve ilim; insan ve eşya diye ikiye bölmesi, Rönesans, Reform ve Aydınlanma anlayışlarının fizik ile metafizik bütünlüğünü parçalayıp hayatın metafizik yönünü dışlamaları kadar tehlikeliy-di. Çünkü (İslam'a göre) gerçekte hayat, dini, ilmi, ictimai (idari ve siyasi), iktisadi ve ailevi yönleri bulunan bir bileşimden ibaretti. Böylece toplum, birbiriyle fonksiyonel olarak çalışan beş merkezli bir vücuda benziyordu.

Rönesan medeniyeti, hayatın manevi tarafını kapı dışarı etmekle ne kadar zararlı olmuşsa, maddeye ve fizik alana matematik ve geometri kaide ve kurallarını uygulamakla da o kadar faydalı olmuştur.

İslam Alimlerinin Görevi

Bugün Mavi Gezegenimizin geldiği bu noktada İslam alimlerine düşen görev, hayatın fizik ve metafizik yönlerini birleştirerek yeniden tevhide ermektir. Bunun için yapılacak şey, zamanımızda sosyal bilimler adı verilen, fert ve toplum olarak beşer ha-yatını tanzim eden kaide ve kuralların Kur'an ve Sünnet ışığında yeniden düzenlenmesidir. Bu sebeple Rönesans medeniyetinin bu alandaki terminolojisinin sorgulanmasına ihtiyaç vardır.

Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçilirken medeniyet sanayiin yeni terminolojisi üzerine oturmuştur. Sanayi toplumunun kemale ermekte olduğu bu zamanda insan unsuru ön plana çıktığı için insanla ilgili ilimler de yeniden düzenlenecektir. Rönesans medeniyetinin fizik düşüncesinde matematiğin önemli bir rol oynadığı gibi, İslam alimlerinin Kur'an ve Sünnete dayalı düşüncesinin bir ürünü olacak olan yeni medeniyette de matematiğin önemli bir katkısı olacaktır. Sekiz yüz yıl önce yaşamış olan İslam hukukçusu Abdullah b. Mahmud el-Mevsıli, eserinde boşama hu-kukunda tam ve kesirli sayıları kullanırken bize hukukta matematiğin ne kadar önemli bir öğe olduğunu göstermiş oluyordu.

Netice ve Teklif

Günümüzde dini, ilmi, ictimai, idari, siyasi, iktisadi ve ailevi bir çok sıkıntılar çekmekte olan insanoğlunun bu bunalımlardan kurtulabilmesi için  düşüncede ve dolayisiyle hareket ve davranışlarında bir değişiklik yapması kaçınılmaz bir zarurettir. Bu mecburiyet karşısında İslam alimleri bir taraftan sosyal bilimlerin İslamlaştırılması hususunda çalışırken, diğer taraftan da böylece kurulacak yeni medeniyetin fert ve toplum olarak insan hareket ve davranışlarında matematik gerçeklere uygunluk olup olmadığını kontrol edecektir. Böylece düşünce ve davranışta yapılacak olan bu değişim sayesinde her türlü bunalımlar son bulacak ve insanlığın bu dünyadaki mutluluğu gerçekleşmiş olacaktır.


 

emailrol.gif (21439 bytes)

arrow1b.gif (1866 bytes)

.