.

İSLAM KÜLTÜRÜNÜN YENİLENMESİ 


Prof
.
Dr. Osman Eskicioğlu*


    Aslı Latince olan “cultura” kelimesi Fransızcaya “culture” şeklinde oradan da Türkçemize “kültür” olarak geçmiş bir sözcüktür. Kültürün pek çok tarifleri yapılmıştır. Bir milletin tarihsel süreç içersinde inanç, fikir, sanat, adet ve geleneklerinin, maddi ve manevi değerlerinin bütününe kültür denir. Buna dilimizde eski ifadeyle hars denirdi. Daha basit bir deyişle söyleyecek olursak insanın düşünce, hareket ve davranışlarının hepsine ya da teori ve pratiğine kültür denir, diyebiliriz.

Günlük hayatımızda hep kültür meselesi, kültür yenilenmesi, kültürel değişim, kültürel dönüşüm diyerek ifade ettiğimiz şey yer küremiz açısından söyleyecek olursak Hz. Ademle başlayan insanoğlunun serüveninin dünden bugüne yataklarında döne dolaşa akıp giden ırmaklar misali uzayıp giden bir emanetçiler topluluğunun yolculuğundan ibarettir. Evet kültür bir milletin olmakla beraber aynı zamanda bir insanlığın mirasıdır. Zaten millet veya devlet insanlıkla, yöre de küre ile dengelenmedikçe kültürde bir aksaklık var demektir. Şeyh Edebali Hazretlerinin Osman Gazi’ye Ey oğul! Sabretmesini bil; vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın, demesinde yatan felsefe bu değil miydi? Yani günümüzün problemi fert-devlet, birey-toplum yöre-küre dengesi meselesidir, aşırı gitmiş olmayız.

         Biz İslam kültürünün yenilenmesi derken bugün insanlığın gelmiş olduğu noktada bir tek fert dahi dışarıda kalmamak üzere herkesin insanca düşünmesi ve insanca yaşamasını istediğimizi ifade etmeliyiz. Çünkü insan iradesine saman çöpü kadar etki yapılan bir yerde insandan, dinden ve hukuktan bahsedilemez. Kültür denilen şeyde insan iradesine baskı varsa, kültür insanın giyim kuşamına kılık ve kıyafetine birilerinin karışmasına izin veriyorsa, eli beli tabancalılar insanları korkutuyorsa, buna insanca kültür demek mümkün değildir. Buna höt kültürü demek lazım. Bugün Türkiye’de Rönesans kültürünün uzantısı olarak uygulanmakta olan şey höt kültüründen başka bir şey değildir, sanıyorum.  

İnsanlık tarihinde dünden bugüne değişme ve gelişme zamanlarında hep kültür yenilenmesi olmuştur. Bu değişimi daha çok peygamberler sağlamış, filozoflar ise onu anlamaya çalışmışlar, fakat onlar daha çok yanılmışlar ve yanlış anlamışlardır. Çünkü onlar akıl-nakil dengesini kurmamış ve kuramamışlardır.  Kuranda (Ahkaf 46/ 35) ülü’l-azim diye bahsedilen peygamberler, yani azim ve gayret, sabır ve metanet sahibi büyük peygamberler hep kültür değişim ve dönüşümlerini yapmış ve gerçekleştirmiş eşsiz kişilerdir. Onların önünde insanlığa vermiş oldukları bu büyük hizmetlerinden dolayı saygıyla eğiliyoruz. Salat-ü selam, hürmet-i ihtiram onlara olsun, diyoruz. Şeriat getirmiş her peygamber kültür değişimini sağlamış demektir. Allah’ın eşyanın tabiatına koyduğu entropiye inananlar, ırmakların dosdoğru değil, eğri, büğrü kıvrıla kıvrıla aktıklarını, hayatın da doğru bir çizgi olmayıp inişleri ve çıkışları olduğunu, hem bu bir imtihanın neticesi olarak böyle olduğunu, her bireyin herkesin ve her toplumun ve her devletin sorularının farklı farklı olduğunu dolayısıyla değişik pozisyonlar ve farklı roller oynayacaklarını bilirler ve inanırlar. İnsan ve milletlerde fotokopi usulü uygulamalar yoktur. Kültürün en önemli vasıtası olan dil insan için ilahi bir mucizedir. Dil insana şekil verir, dil topluma yön verir, dil bir pusula gibi gidilecek yeri gösterir.  Dili etkilemek isteyenler kültürü tanımayanlardır. Varlık alemindeki doğal etki tepki ya da eskime ve yenilenmeyi bilenler dilin doğal mecrasında akıp gitmesini isterler. Aslında doğa müdahaleden rahatsız olur. Doğal olan normal olandır. Normale anormallik uygulamak menfi kültür anlayışından kaynaklanır. Bir günde harf devrimi yapanlar dilde darbe yapanlardır. Halbuki darbe vurma demektir, her vuruş bir tahrip ve bir bozmadır. Darbe yapanlar toplumdaki değişme ve gelişmeye ayak uyduramayan kalıpçılar ve donmuş kafanın kör bedenleridir. Bir fidanın değişip gelişmesi ne ise toplumdaki kültür değişmeleri de odur. Entropi çalıştı, Allah’ın değişim kanunu hükmünü icra eyledi, aile fidanının suyunu kesenler onu kurutmak istediler. İşte o zaman hemen bir peygamber geldi. Çevrilen su tekrar yatağına konularak aile yeniden kuruldu. Allah’ın elçisi Lut peygambere inanıyoruz. Aile kültürünün tam yaşanmadığı zaman insan oğlunun başına ne tür bela ve musibetler geldiğini onun toplumundan öğrendik.

   Zamanla para kültürü ve mal kültürü doğasını kaybetti. Enflasyon belası her tarafı kasıp kavurdu, toplumu çeşitli hastalıklar sardı, onmaz sari hastalıklar herkesi kırıp geçirdi; adeta her tarafta ölet vardı. İşte o zaman meydanlara çıkan Şüayb peygamber, Ey vatandaşlarım! Allah’a ibadet edin, sizin için ondan başka ilah yoktur. Size Rabbinizden açık deliller geldi. Öyleyse ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarının ve paralarının değerini düşürmeyin (yani enflasyon yapmayın).  Huzur ve sükuna kavuştuktan sonra ülkede bozgunculuk yapmayın…dedi (A’raf 7/ 85) Böylece Şüayb peygamber ekonomi kültürünün temellerini atarak eşyada yani mal ve parada değer düşürmenin ne kadar zararlı olduğunu, ölçü ve tartılarda da tam hakkını vermemenin ne kadar tehlikeli olduğunu ve ekonomideki bir bozukluğun tüm ülkede bozgunculuk çıkarmak demek olduğunu Meyden ve Eyke halklarına anlatarak hasta ekonomiyi tedavi edip sağlığa kavuşturdu.

Hz. Musa da tabir caiz ise toplumu ve devleti yeniden temelleri üzerine oturttu. Devlet ve siyaset kültürünü düzeltip insanlığa bunun örneklerini sudu.

Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed’e gelince, o da kendi zamanına kadar hiçbir peygamberin yapmadığı bir şeyi yaptı. Bireyi kendi alanında başkasına bağımlı olmaktan kurtardı, dogmayı, başkasına tabi olmayı kaldırdı, artık kişi eskiden olduğu gibi uyduğu kimseye sorup ve ona tabi olmak yerine kendisi araştırıp kendisi karar verecek ve kendisi uygulayacaktır. Bunun için O sadece Kuran ve sünnetini bıraktı. Artık bundan böyle Müslümanlar yanlarındaki bir peygambere veya bağlandıkları bir din adamına değil, Kuran ve sünnete soracaklar ve oradan aldıkları bilgiler ile teori ve pratik hayatlarını yaşayacaklardı. Hz. Muhammed sadece peygambersiz ve din adamsız yaşamanın nasıl olacağı hakkında örnekler sundu ve bunları taklid ile öğretti. Bana bakın ben nasıl yapıyorsam siz de öyle yapın dedi. Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın. Hac ibadetini yerine getirmede beni örnek alın dedi. Muaz’ı Yemen’e vali olarak gönderdiği zaman orada nasıl yöneteceğini sordu. Kuran sünnet ve kendi yorumumla cevabını alınca Hz. Peygamber çok sevinmişti. İşte bir yöre yöneticisi merkeze bağlı olmadan, ortaya konulan mevzuatla müstakil bir şekilde yöresini yönetecektir. Onun için İslam’ın yönetimde getirdiği prensiplerden birisi de yerinden yönetimdir. Onun için İslam’da esas olan merkeziyet değil, adem-i merkeziyettir.

Hz. Peygamberden sonra Müslümanlar Bizans ve Sasani imparatorlukları ile karşı karşıya geldiler Değişik iki kültür kıskacında zor anlar yaşayan Müslümanlar fikir deryasında biraz alabora yaşadıktan sonra bu karanlıktan ancak Kuran ışığıyla aydınlığa çıkabileceklerini anladılar. Böylece Kurana sarılıp adeta onu üstad yapıp her şeyi ona surdular ve sünnet yardımıyla bütün cevaplarını da aldılar. Artık meydana gelen mezhepler, ekoller ve okullar sayesinde onları ne doğu ne batı, ne Bizans’ı ve ne de Sasanisi pek ilgilendirmiyordu. Çünkü Müslümanlar fikir ve düşünce dünyalarını hayat ve yaşam alanlarını Kuran kültür ile yoğurdukları için şahsiyetlerini yeniden kazanmış, kendilerine güven gelmiş ve cevap veremedikleri hiçbir problem kalmamıştı. Ne var ki zaman çarkı dönüyor, entropi çalışıyor, insan gibi sistem de yaşlanıyor ve kültür de ihtiyarlıyordu. Müslümanların kültürü yaşlandığı için onun eli ayağı tutmuyor, gözü uzakları görmüyordu. Artık duyularımız vasıtasıyla algılama değil, aletlere ihtiyaç vardı, üretimde ve ulaşımda hayvan gücü değil makine gücüne ihtiyaç vardı. Kıtalar ve ülkeler arası haberleşmede aylarca ve yıllarca zaman alacak bir uygulama değil, anında bilgi alış verişine ihtiyaç vardı. Fakat İslam dünyası ve Müslümanların din ve dünya kültürü yaşlandığı için bunları yapacak ne vakti ve ne de gücü vardı.

İşte fizik ve madde planında yepyeni bir kültür ortaya koyan Hıristiyan batı nöbeti Müslümanlardan devralarak bugünkü Rönesans medeniyetini kurdu. Fakat ne yazık ki bu medeniyette insanın adı yoktu. Hayvan, bitki ve cansızları çok iyi bir şekilde tetkik edip kanun ve kurallarını bulan bu yeni anlayış, beşeri olayları laboratuara taşıyamadığı için onu hayvanlara benzetti. İnsana konuşan hayvan, düşünen hayvan dedi. Yani insanı sadece fiziki bir varlık olarak kabul eden bu yeni kültür böylece onu eksik ve de yanlış algılamış oluyordu. Batı dünyasının değişime ilk başladığı tarih olarak 13. y.y. gösterilmektedir. Böylece bu Rönesans medeniyeti ve kültürü de 70 yaşına gelmiş bir ihtiyara benziyor bugün. Onun için ölümü yaklaşmış olmalı. Artık iş ve gayret, nöbeti devralacak müslümanlara kalıyor. İşte bu durumda müslümanlara düşen mezhepler zamanında olduğu gibi İslam kültürünü yenilemektir. Onun için biz meçhule değil, maluma; karanlığa değil, aydınlığa açılacağız; mezhepler kendi zamanlarında ne yapmışlarsa biz de kendi zamanımızda bugün onu yapacağız. Örneğimiz önümüzdedir. Yolumuz Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli ve diğerlerinin yallarının uzantısı ve devamı olacaktır. Onlar Kuran Arapça olmakla dil kurallarını koyarak o kurallara göre ayet ve hadisleri anlayıp ihtiyaç duydukları yeni bilgilerini aldılar. Biz de onların bu koydukları dil kurallarına uymakla beraber, çağın medeniyeti bilime dayandığı için bilimin ortaya koyduğu kuralları da bir girdi olarak kabul edeceğiz. Yani bizim Allah’ın tabiatta koymuş olduğu kanun ve kurallarla Müslümanların dil için koyduğu kanun ve kuralların her ikisini birleştirerek kuran ve sünneti yeniden anlamamız gerekir. Buna gerçekten çok büyük bir ihtiyaç vardır. Çünkü Rönesans kültürünün ortaya koyduğu, sosyal bilimlerde ortaya koyduğu terim, tarif ve tasnifler eskimiştir. Bunların yenilenmesi gerekir. En çabuk tez elden değişmesi ve yenilenmesi gereken adeta zaruret derecesinde bir acil servis isteyen alan ekonomi ile siyasetin dili ve terminolojisidir.

Bize İslam kültürünün yenilenmesi nasıl olacak diye bir soru sorsalar bizim vereceğimiz cevap şu olacaktır. Bir defa Allah kainatı ilim ile kanun ve kurallar koyarak inşa etmiştir. Yani eşyanın kendi tabiatında yaşayan ve çalışan bir takım kanun ve kurallar vardır. Allah’ın koyduğu bu ilim dünyası ile din dünyasını birleştirmek gerekir. Zira dini koyan Allah olduğu gibi bilimi koyan da Allah’tır. Zaten birey olsun toplum olsun insan denen varlığın esası da budur. Çünkü insan din ile bilimin kesiştiği noktadan geçen düzlemde yaşayan bir varlıktır. Onun için din ilim ile, ilim de dinle test edilmelidir. Önce oturup varlık aleminde ne kadar ilim varsa onu bir saymamız gerekir. Mesela 100 ilim dalı var dedik. İşte bu ilim dallarının İslam alimlerinin fıkıh ve kelamda yaptıkları gibi bir özetlerinin yazılması gerekir. Mesela ekonominin bir özeti yoktur. Bize göre siyaset bir ilimdir. Çünkü insanlar hukukla yönetilir. Siyasetin yani siyasi kanun ve kuralların yeniden bir özet halinde yazılmasına ihtiyaç vardır. Böylece Arapça dil bilgilerini ve bilimin özetlerini okuyup öğrenen Müslümanlar beşeri olayların terim tarif ve tasniflerini  yenileyerek yeniden düşünmenin yollarını arayacaklardır. Bu suretle çağın çözemediği birey-toplum, fert-devlet, dünya-ahiret, yöre-küre, kadın-erkek, sermaye-emek problemleri yeniden çözümlenecek ve bu dengeler yeniden kurulacak ve her kes kendi yerini, hak ve vazifesini bilecektir. Her şey o kadar ayan beyan, ortada ve şeffaf net ve açık olacak ki, mükellefler kendilerinin ne kadar vergi vereceklerini dahi kendileri bilecekler ve kendileri hesap edip vereceklerdir. İşçi iş veren münasebetlerinde grev ve lokavt gibi ya da işi yavaşlatma gibi saçma sapan şeyler ortadan kalkacaktır. Memurun maaşı gelecek vergiye bağlı olup yaş ve tahsil baremi ile tahakkuk edeceğinden başbakanın ağzından çıkacak iki kelime artık hükümsüz kalacaktır. Zaten vergi işi hükümetin karar vereceği bir iş olmaktan çıkacak ve bu yaz boz tahtasına son verilecektir.    

Özetleyecek olursak geleceğin İslam dünyasında dini, ilmi, içtimai, idari siyasi iktisadi ve ailevi hayatın yeniden yerli yerine oturmasıyla birlikte yepyeni bir İslam kültürü doğmuş olacaktır. Bu hususta tüm Müslümanların çalışması üzerlerine dini bir vecibe ve hatta bir fariza olduğu kanaatindeyim. Bugün Filistinde oluk oluk kan akıyorsa bunun sebebi sistemdir bu bozuk kültürdür. Eğer Irakta Müslümanlar düşman dipçikleri altında inim inim inliyorlarsa ve hunharca doğranıyorsa sebep, insan düşmanı bu cani kültür anlayışıdır. Eğer sokakta kavga varsa ve eğer cumhurbaşkanı seçiminde gürültüler kopmuşsa bütün bunların sebebi kanunsuzluk, usulsüzlük ve düzensizlik ve tabii ki Rönesans medeniyetinin çarpık kültürünün bir neticesidir. Bu sebeple ben tüm Müslümanları İslam kültürünü yeniden diriltmeye, canlandırmaya ve bir program halinde tüm insanlığa sunmaya davet ediyorum. Bu uğurda çalışanlara teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum.        

 

 


*DEÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


 

emailrol.gif (21439 bytes)

arrow1b.gif (1866 bytes)

.