.

AHMAD VON DENFFER:

“Kaynağı bulunamayan ve kontrol altında tutulamayan korkudur

‘İSLAMOFOBİA’”

 

Röportaj: Müslime Kürün

 

  

‘İslamofobya’nın Anlaşılması ve Avrupa’daki Genel Görünüm

 

Özellikle Batılı ülkelerde ayyuka çıkan ‘İslamofobya’ tartışmalarını konuşmak istiyoruz. Nedir ‘İslamofobya’? Özelde Almanya genelde ise Batıda ‘İslamofobya’yı tetikleyen unsurlar nedir?

 

Benim görüşüme göre; “Islamfobya”, hakkında konuştuğumuz meseleyi tam olarak ifade etmeyen bir kavramdır. “Islam korkusundan” bahsetmek daha iyi olacaktır. Çünkü “fobi” den anlaşılan aslında kaynağı bulunamayan ve kontrol altında tutulamayan korkudur. Buna karşılık birçok insanın bugün taşıdığı “İslam korkusu” tamamen asılsız değildir ve aynı zamanda tamamen kontrol edilemez de değildir. Asılsız korkunun yanı sıra mutlaka haklı sebepleri de var. Çünkü birçok insan için İslam’ı değerlendirirken “Teori” ve Kuranda yazılı olanlar, ki birçoğu Onu okumamıştır, asıl değildir. Onlar için asıl olan Müslümanların pratikteki davranışlarıdır. Müslümanların pratikteki davranışı çoğu zaman “Teori” ve Kuran’la örtüşmez. Bunu en iyi biz Müslümanlar biliyoruz ve bu durumdan yana hüsrana uğramış ve endişeliyiz. Ancak en azından ikisi arasındaki farkı biliriz. Gayri Müslimler içinse İslam ve Müslümanların pratik davranışı arasında bir fark yoktur ve bu nedenden “İslam’dan korkarlar”.

 

Bu akım batı insanınca benimsendi mi sizce? Yaptığınız çalışmalarda tespit edebildiğiniz kadarıyla, mesela Almanya’da, nüfuz ve etki alanı nedir?

 

İstatistikler Almanya’da “İslam korkusunun” çok yaygın olduğunu gösteriyor. 2006 yılında yapılan bir araştırma alman halkının %65’i batı ve Müslüman dünyası arasındaki çatışmaların artacağı beklentisi vardı ve %61’i İslam ve Hıristiyanlığın barış içinde bir arada var olabileceklerine inanmıyorlardı. Bu korkular zaman içinde arttı. ‘Frankfurter Allgemeine Zeitung’ gazetesinde yenilerde yapılan bir araştırmaya göre sorgulanan Almanların %91’i İslam’ı “kadınların diskriminasyonu”, %83’ü “Radikalizm ve Fanatizm” ve nerdeyse %70’i “Şiddet” ile bağdaştırdılar.

 

‘İslamofobya’ etkilerini sosyal hayatın hangi alanlarında ve nasıl gösteriyor?

 

İyi bir örnek başörtüsü sorunuydu. Almanya’da memur olmak isteyen Müslüman bir bayan öğretmen vardı. Bakanlık ona sadece okulda başörtüsünü kullanmama durumunda memur olabileceğini bildirdi. Bayan mahkemeye gitti ve Karlsruhe’deki yüksek mahkemeden yanıtın gelmesi yıllar sürdü. Yanıt şöyleydi: Memurelerin başörtüsünü kullanmasını yasaklayan bir kanun gelmedikçe memure olabilme hakkına sahiptir. Bu öğretmeni memure olarak atamaktansa birçok birleşik devlet parlamentolardan öğretmenlerin başörtüsü takmasını yasaklayan yeni yasalar hemen çıkarıldı. Politikacıların gerekçeleri: başörtüsü “politik bir simgedir”, ağırlıklı olarak dini değildir. Öğretmen bunu ağırlıklı olarak dini sebeplerden ötürü yapsa dahi halk tarafından “politik bir simge” olarak algılanacaktır ve bu sebepten memurelere yasaklanmalıdır. Memureler devletin görevlileridir ve devlet dini açıdan tarafsızdır. Bu tartışma Türkiye’de de gayet bilindiktir.

Diğer bir örnek ise camilerin yapımıdır. Şantiyeler için uygun yerler ve makamlardan onay almak çok zordur. Bu arada birçok politikacı, başbakan Merkel de dâhil olmak üzere, Almanya’da minarenin kilise kulesinden daha yüksek olamayacağını söylediler. Bunun açıklaması: Güya Almanya’daki Müslümanlar “Güçlü olduklarını” göstermek istediklerinden büyük camiler inşa etmek isterlermiş. Oysa gerçek, şimdiye dek kullanılan küçük mescitlerin gelen çok sayıdaki konuklar için yeterli olmayıp büyük camilere ihtiyaç duyulmasıdır. Belli ki Hıristiyanların Pazar günleri kiliseyi ziyaret ettiğinden çok daha fazla Müslüman camiyi ziyaret ediyor. Bu da “korkutuyor”.

 

Almanya hükümet ve bürokrasisinin bu akımda hangi tarafta olduğunu da öğrenmek istiyoruz.

 

Hükümetin ve bürokrasinin duruşu gayet açıktır. Daha yenilerde içişleri bakanlığı 500 sayfanın üzerinde yeni bir araştırma yayınladı: “Almanya’daki Müslümanlar”. Hamburg üniversitesinin kriminoloji enstitüsü bununla görevlendirilmişti. Bu bile Müslümanların bir ön yargıyla, kriminolojiyle bağdaştırıldığının işaretidir. Araştırma Almanya’daki Müslümanların entegrasyon, din, demokrasi ve politik- dini yönelimli şiddete bakışlarını ortaya çıkarmalıydı. Önemli bir rakam; örneğin “Müslümanların %40’ının batının İslam’ı tehdit etmesi durumunda Almanya’da şiddetin uygulanmasına hak vermeleridir.  İçişleri bakanlığı bunda yüksek bir şiddet potansiyeli görmektedir ve bu da elbette çok tehlikelidir. Ancak bu rakam çok farklı da yorumlanabilir. Bu, Müslümanların meşruu müdafaa ve nefsi savunma durumunda şiddet uygulayabilecekleri anlamına da gelebilir. Bu sadece doğal ve normal değil, aynı zamanda gayri Müslim, batılı yasalara göre de caizdir.

 

Dünya genelinde veya Almanya’da ‘İslamofob’ tutum politik olarak ne gibi amaçlara hizmet ediyor sizce?

 

Bu şekilde açıklanabilecek özel bazı olaylar vardır, ancak bir bütün olarak Almanya’daki Müslümanlar “İslam korkusunun” sonuçlarına çok az direndiler. Kendilerine göre şahıslarına gelecek sonuçlarından korkmaktalar. Çoğu sadece rahatsız edilmeden rahat hayatlarını yaşamak, işlerinin peşinden gitmek ve ailelerini geçindirmek isterler. Bu nedenden şimdi, baskının özellikle çok yoğun olduğu bu dönemde, pek fazla Müslüman olarak ortaya çıkmak istemezler. Buna karşın çok zor durumlarda açıkça söz alan birkaç Müslüman organizasyonlar vardır.

 

‘İslamofobya’nın politik alan sorgulanması…

 

 ‘İslamofob’ akım İslâm’ın kimi kavramlarının hakkiyle konuşulmasını engellediği oluyor mu? Daha açık bir ifadeyle, bu süreç Kur’ânî doğruları batı normlarıyla uyumlu hale getirme gibi amaca hizmet etme tehlikesini barındırıyor mu?

 

“İslam Korkusunun” insanları İslam’a yaklaşmaktan engellemek için olduğunu düşünüyorum. İslam’ın daha fazla yayılmasından ve daha fazla itibar kazanmasından korkuluyor. Herkes bunun sonuçta birçok insanın İslam’ı kabul etmesiyle olacağını biliyor. Bu sebeple İslam’a açık veya olumlu yaklaşan insanların sayısı olabildiğince düşük tutulmaya çalışılıyor. Bu sebeple de “İslam korkusunu” her olası yolla yaymaya çalışıyorlar. İslami temel soruların açıklanmasında ve tanımlanmasında Almanya’da da birçok İslami olmayan makamların karışmaya çalıştığı gayet açıktır. Bu tarz görevleri uygulamak için ödenek alan Müslümanlar da mevcut. Örneğin Müslümanların ve onların organizasyonlarının etkin bir rolü olmaksızın devletin görevlendirmesiyle Müslüman din dersi öğretmenleri yetiştirmeleri gibi… Bununla kısmen karışıklık yaratılır, ancak ben bunun gerçekten başarılı olabileceği konusunda şüpheliyim.

 

Batıda son dönemlerde moda olan ‘İslamfobya’ akımına karşılık İslam dünyasının reaksiyonu hangi tarzda olmuştur. Müslümanlar bu akıma karşılık antitez olarak bir siyasi duruş ya da politik düşünce üretebilmişler midir?

 

Geçtiğimiz aralık ayında İstanbul’da bu konuda uluslararası bir konferans vardı. İslam konferansları genel sekreteri İhsanoğlu’da orada İslami devletlerin bu soruyla ilgilendiklerini bildirdi. Başka uluslararası organizasyonlar da vardı. Genel sekreter İhsanoğlu bu konuda Avrupa birliği ile de görüşmeler yaptı. Avrupa Birliği 2008 yılını diyalogun yılı olarak açıkladı. Ancak bunun somut iyileştirmeler getirip getirmeyeceğini zaman gösterecektir

 

Özellikle batıda ‘İslamofob’ tutumu destekleyen ‘Medeniyetler Çatışması’ olarak gündeme gelen malum bir tez var… Biraz da bu tezi sorgulamak istiyoruz. İslam ve Batı toplumlarını ve tarihlerini savaşlar ve çatışmalar tarihi olarak okumak doğru mudur?

 

Müslümanlar ve batı arasındaki ilişkiyi yalnızca çatışmaların ve tezatların tarihi olarak görmek yanlıştır. Ancak gözlerimizi tarihin gerçeklerine de kapatmamamız gerekir. Bir yandan peygamberimiz Muhammed’in  (sav) İslam’ı bildirdiğinden itibaren bu güne dek yoğun bir kültürel değişim vardı, diğer yandan ise tekrarlanarak çatışmalar ve uyuşmazlıklar. Benim görüşüme göre bu çelişkiler çözümlenemeyecek, ancak dürüst ve barışsever insanların, uyuşmazlıkları şiddet kullanmadan çözebileceklerine ve insanların birbiriyle savaşmayacağını tahayyül edebiliyorum.

 

Son olarak da, Türkiye’deki Müslümanları ‘İslamofobia’ ile mücadele ve bunun dışındaki çalışmalarınızdan haberdar eder misiniz?

 

Yıllardır “Muslime Helfen” (Müslümanlar yardım ediyor) başkanlığını yapmaktayım. Bu Almanya’daki Müslümanların insani ve bağımsız bir yardım örgütüdür. Hedefi ihtiyaçlı ve sıkıntı içinde olan insanlara yardım etmektir. Doğal afetler, mültecileri hasta ve aç insanları destekliyoruz. Örneğin 1999 yılında Türkiye’de meydana gelen depremin ardından ilaç ve portatif evlerle yardımcı olduk. Tsunamiden sonra Hindistan Sri Lanka ve Endonezya’da çalıştık. Burundi de yıllardır 500’ün üzerinde yetimi desteklemekteyiz. Kenya’da 50 kuyu açtık. Bunlar yalnızca birkaç örnek. Bunların hepsi Allah’ın rahmetiyle ve Almanya’da yaşayan birçok Müslüman insanın yaptığı bağışlarla gerçekleşmektedir. Almanya’da ve dünyadaki Müslümanların sorumlu oldukları birçok görevler vardır. “Muslime Helfen” bu görevlerin içinden birini üstlendi ve en iyi şekilde uygulamaya gayret etmekteyiz.

 

 AvDPb.jpg (8918 bytes)

Ahmad von Denffer

10 mayıs 1949  Mönchengladbach doğumlu ve Müslüman. 4 çocuk babası, Eşi ise Hatifah. Münih İslam Merkezi’nde İslâm üzerine araştırmalarına devam ediyor.

Yürüttüğü Görevler: 1972 İslam ve halkbilimi üniversitesi Mainz; 1978 Research Fellow İsl Foundation Leicester (İngiltere) Araştırma Kurumu İslam Vakfı; Doktora çalışmaları “Hıristiyan Müslüman İlişkileri”; 1984 münih İslam merkezinde danışmanlık- AL- İSLAM dergisi; 1986 “muslime Helfen” organizasyonu başkanlığı; 1995 trustee muslim aid international Londra mütevelli Müslim Yardım Uluslar arası…

 

Birçok dergi, makale, tercüme yayınlamıştır. İslam Für Kinder (çocuklara İslam) bunlardan biridir. Diğerleri: 1977 Peygamberimizle bir gün (Çince, İngilizce, Fransızca, Malayca, Norveççe, Rusça, Türkçe); 1979 Ulum al-qur’an (Boşnakça, Almanca, Fransızca) Tefsir; 1983 Küçük İslam sözlüğü (Fransızca, Endonezyaca); 1984 Kuveyt “International Islamic Charitable Foundation” kurucu üyesi Uluslararası İslam Yardımsever Vakfı; 1986 Der Koran Kuran’ın Almancaya tercümesi; 1996 Hadis çalışması; 2000 Tazkijjatu –nefs Ruhun Arınması; 2005  “naut al-imtiyaz” mısırdan alınan en yüksek derece takdir nişanı; 1991  Kairo ‘bilim ve sanat’ takdir nişanı…


 

emailrol.gif (21439 bytes)

arrow1b.gif (1866 bytes)

.