sultan.gif (13499 Byte)

Çocuklarla Iletisim

parrot.gif (8578 Byte)

Geçen sayilarimizda elimizden geldigi ölçüde, kapanmayan amel defterlerimiz olan çocuklarimiza; dini egitimi ne sekilde vermemiz gerektigini anlatmaya çalistik. Fakat hemen belirtmemiz gerekir ki, bu bilgilerin daha kalici ve alici olabilmesi için, anne-baba ile çocuk arasindaki iletisimin huzurlu, saglikli ve sicak bir ortamda kurulmasi gerekmektedir. Iste bu yazimizda bu diyalogun nasil olmasi gerektigini incelemeye çalisacagiz.

Her yazimizda belirttigimiz gibi; çocuklarin yas devrelerine göre degisen psikolojilerini bilmek zorundayiz. Buna göre geçmisten alinti ve reddedilmis anne-baba rolleri yerine bilgi-sabir ve sorumluluk gerektiren davranislarimizla, çocuklarimiza iyi örnek olmaya çalismaliyiz. Öncelikle "çocugumuzu oldugu gibi kabul edebiliyor muyuz?" sorusunu arastiralim.

Örnegin; üzüntü, korku, kiskançlik gibi olumsuz duygular biz büyüklerin de hosuna gitmediginden genellikle bu duygulari inkâr etme yoluna gideriz. "Ne varmis bunda üzülecek? Insan düstü diye aglar mi hiç?", "Hiç insan kardesini kiskanir mi?", "Ne varmis korkacak? Senin gibi koca çocuk karanliktan korkar mi?" vs. Özellikle çocuklarda bu gibi duygulari algiladigimiz zaman, kabul etmekten ve isimlendirmekten de korkariz. Çünkü kabul eder veya isimlendirirsek, bunlarin kalici olacagini, çocugun mutsuz, korkak veya kiskanç olacagini düsünürüz. Dolayisiyla reddeder veya inkâr ederiz. Halbuki, bu duygulari hissetmek, örnegin; korkmak, mutlak korkak olmak demek degildir. Biz de yetiskin olarak bazen karanliktan, bilinmeyenden korkabilir, tedirgin olabiliriz. Ayrica üzüntü de yasamin bir parçasidir ve her kisinin dogal duygu hakkidir. O anda, kendisi, arkadasi veya topu için üzülen çocuk gerçekten üzülüyordur. Ancak çocuk anlasildigini, duygusunun kabul edildigini hissederse daha kolay rahatlar ve teselli olur. Hayatta daha büyük ve ciddi üzüntüler var diye çocugunkini küçümsemek, inkâr etmek haksizliktir. Ayrica bu çocugun anlayamayacagi bir boyuttur. Çocugun üzüntüleri, duygulari kendi boyuna göre gerçek ve geçerlidir. Duyulmadigini, anlasilmadigini gören çocuk bunu duyurmak için daha asiriya kaçar, daha çok aglayarak veya hirçinlik ederek kendini duyurmaya çalisir.

Biz büyükler, çocugun duygulari gibi algilarina da fazla güvenmez, tepkilerimizi kendi algilarimiza göre ayarlariz. (Çocugun giydirilmesi, beslenme esnasinda veya ders çalismasi sirasinda vb.)

Kisacasi anne-baba çocugun duygularini inkâr edip, kendi duygu ve düsüncelerini çocuga kabul ettirmeye çalismaktadir. Sonuç: Tartisma, birdenbire uzaklasma, çocuktan anne - babaya kizginlik, içerleme, öfke; anne-babadan çocuga kizginlik, içerleme, öfke, bu duygularin ileriki iletisimlere yansimasi...

Bu gibi tartisma ve kirginliga meydan vermemek için dikkat edilmesi gereken üç önemli nokta vardir:

1. Kendini çocugun yerine koyarak durumu degerlendirmek (empati): Bu tabii ki kolay bir sey degildir. Örnegin çocuklarin büyüklere hep yukariya bakarak konustugunu hiç düsündünüz mü? Bu konuda bilinçlenmis kisilerin çocuklarla konustuklari zaman egildiklerini, kendilerini çocugun seviyesine indirdiklerini veya çocugu kucagina alip onu kendi seviyesine çikararak konustuklarini görürüz. Bu da boy farkini ortadan kaldirmanin, yüz yüze konusmanin ve çevreye çocugun bakis açisiyla bakmaya çalismanin bir yoludur. Dolayisiyla, çocukla ilgili bir sorun veya durumu çocukla birlikte degerlendirirken, olaya çocugun bakis açisini anlamaya çalisarak yaklasmak, yani kendimizi çocugun yerine koyarak onun duygularini, düsüncelerini algilamaya yönelmek, sorunlari halletmek açisindan çok faydali ve yardimcidir.

Örnegin, çocuguna komsusu gibi güzel giysiler alamadigi için üzülen, kendini suçlayan anne-baba, çocugunun aslinda bunlara o kadar fazla deger vermedigini de bilmiyordur. Yani çocugun onlarsiz mutlu olabilecegini düsünemiyordur. Bunlar kendisinin kuruntulari olabilir. Bunun gerçek ve güncel olup olmadigi ancak çocukla konusarak anlasilabilir. Ayrica biz veremedigimizi saniyorsak da, çocuk aslinda onu baska sekilde veya dolayli olarak aliyordur (sevgi, yakinlik, sefkat gibi). Önemli olan nicelik degil, niteliktir, diyalogdur, iletisimdir. Bunun için de olaylara ve duruma zaman zaman karsi tarafin gözüyle, algilariyla bakmak, kendini karsi tarafin yerine koymakla mümkündür.

2. Çocuk aile büyügünden farkli duyup, farkli algilayip, farkli düsünebilir. Bunu kabul edebilmek, gerçekten zorlayicidir. Ancak çocuklarin olaylara biz büyükler gibi kosullanmis, egitilmis gözlerle degil yepyeni ve çocuksu bir bakisla baktiklarini, duygularinin daha katiksiz, daha yogun oldugunu düsünmek biraz yardimci olur mu? Veya çocugun farkli bir yapi veya bünyeye sahip olabilecegini kabul edebilmek? Söyle ki, anne çabuk üsüyen, soguga dayaniksiz bir bünyeye sahipse, çocugun da ayni bünyeye sahip oldugu kaçinilmaz bir kosul degildir. Bu nedenle annenin kendisi üsüdügü için çocugunu da asiri giydirmesi hem çocugun yapisina aykiri kötü bir aliskanliga neden olur, çocuk en küçük bir hava degisikliginde hemen üsütür, hem de sürekli bir tartisma konusu olur. Hatta çocugun, evlenip ayri bir eve geçtiginde yapacagi ilk isi, kalin giysileri dolabindan çikarip tepkisini göstermek olacaktir.

Demek oluyor ki, çocuklar anne-babalarin bünyelerini, yapilarini, algilarini, duygularini ve düsüncelerini paylasmayabilirler. Zaten öyle olsaydi, dünya öylesine tekdüze ve olagan olurdu ki...

Anne ve babamizin farkli bünye, algi, duygu, tutum ve düsüncelerinin oldugunu kabul edebiliyorsak, çocugumuzla kendi aramizda da bu tür farkliliklarin olabilecegini kabul etmeliyiz.

Biz anne veya babamiza benzemis veya benzememis olabiliriz. Ancak, bize benzemedigi için bir çocugu kabul etmemek veya elestirmek haksizlik degil midir? Birini sevmek için bize benzemesi sart midir?

3. Çocugun gelisim süreci içinde (yasi icabi) bazi davranis ve duygularda bulanabilecegini bilmek ve bunlari geçici olarak kabul etmek: Bunu çok karsilasilan bir örnekle açiklayalim: Üç yasindaki Zeynep oyuncaklarini arkadaslariyla kesinlikle paylasmak istemiyordu. Annesinin tüm ikazlarina ragmen, misafirlige gelen çocuga oyuncaklarini vermeyi reddetti. Anne misafire karsi çok mahcup duruma düsmüstü. Ayrica Zeyneb'in çok bencil ve cimri bir çocuk oldugunu düsünerek çok üzüldü. Ne yapacagini sasirmisti. Zeyneb'i bir güzel azarladi ve elinden aldigi birkaç oyuncagi onun tüm aglamalarina ragmen misafir çocuga verdi.

Simdi bu tür bir olayin bizim basimiza geldigini düsünelim. Sabah gazetelerinizi almis tam okuyacakken kapi çalinip kapi komsunuz: "Benim gazetelerim henüz gelmedi, seninkileri alip okuyabilir miyim, birazdan getiririm" dese, acaba neler hissedersiniz? Gazeteleri hemen vermek ister misiniz? Hemen vermek istemediginiz için kendinizi bencillik veya cimrilikle mi suçlarsiniz?

Simdi burada ne yaptik? Önce kendimizi çocugun yerine koyarak duygularini anlamaya çalistik. Yani ben olsaydim ne yapardim? Tam oynamaya hazirlanmisken, biri elimden oyuncagimi alsaydi, kizmaz miydim? Kizardim... Demek bu bencillik degil, dogal bir duygu, diye düsünebiliriz.

Ikinci yapabilecegimiz sey, çocugun bazi davranislarinin yasi icabi dogal olabilecegini bilmektir. Üç yasin, çocuklarin paylasmayi henüz bilmedikleri bir yas devresi oldugunu bilmek belki anne-babayi daha sabirli ve hosgörülü yapacaktir. Bu devrelerde çocuklari, bilmedikleri, yapamayacaklari bir davranisa zorlamak, yeni dogmus bir bebegi yürümeye zorlamak gibi bir egitim anlayisina benzer.

Demek oluyor ki, çocuk yetiskin degildir, yetiskin gibi düsünemez, davranamaz. Ama zamani gelince ögrenir. Burada zamani gelince terimi son derece önemlidir. Çocugun gelisme sürecinde belirli davranislari yapabilecegini, bazilarini da yapamayacagini bilmek yanlis tepkilere ve aceleci egitime engel olabilir.

Bazen de çocuklarin davranislarini kendimize benzemedikleri için daha fazla kabul ederiz. Bazi anne-babalar kendilerine benzemeyen çocuklarin davranislarini daha kolay kabul ederler. Iki veya daha fazla çocuklu anne-babalar çocugun birinde kabul ettikleri bir davranisi digerinde kabul etmediklerini gözleyebilirler. Bunun nedenleri farklidir. Bazen çocugun ilk veya ikinci, üçüncü çocuk olusuna bagli olabilir. Ilk çocuklar genellikle daha kati kurallar, daha büyük beklentilerle büyütülür. Ikinci çocukta anne-baba çocuk bakimi ve egitimi konusunda artik daha deneyimli ve daha güvenlidir. Dolayisiyla daha az endiseli ve daha rahattir. Kabul edip etmeme, çocugun cinsiyetine de bagli olabilir. Genellikle çocuklarin erkekse afacan, kizsa uslu olmasi istenir. Tersi olunca da tepki gösterilir.

Sonuçta diyebiliriz ki anne-babanin tepkileri genellikle, çocugun gerçek kisiligi ve yapisina göre degil de anne-babanin beklentilerine uyup uymadigina göre ortaya çikabilir.

Çocukla saglikli iletisim kurabilmek için ilk adim, çocugu çocukluguyla yani yasinin getirdigi dogal sinirlamalar ve yetersizliklerle kabul etmek, ona ileride olmasini düsledigimiz yetiskin veya kendimizin küçük bir kopyasi olmadigindan dolayi kizmamakla baslar. Beklentilerimizin olusmasini sabir ve güvenle beklersek çocuga da bu asamalari yapmasi için daha saglikli bir ortam saglamis oluruz. Zira çocuk, çocuktur. Neden onu simdiden yetiskinler dünyasina ayak uydurmaya çalisiyor, ondan yasindan büyük davranislar bekliyor ve beklentilerimize uymadigi için de kizip elestiriyoruz? Kaçimiz çocuklugunu tam anlamiyla "çocuk" gibi yasadi? Kaçimiza daha çocukken "hep büyük gibi davranmasi" önerilmedi? Kaçimizin içindeki çocuk hâlâ kipirdiyor? Birakalim Allah'in lütfu olan bu çocukluk devresini doyasiya yasasinlar. Zaten yasamlarinin dörtte üçünü yetiskin olarak yasamayacaklar mi?

Sevginin temel tasinin kabul duygusu oldugunu her ne kadar anlamissak da, bu kendimizi veya çocugumuzu sadece kabul edecegiz, hiç egitmeyecegiz anlamina gelmez pek tabii... Çocugumuzun begenmedigimiz davranislarini degistirmesine yardimci olmak, yol göstermek ona yeni davranislar ögretmek en dogal ve beklenir görevimizdir.

Anlatmaya çalistigimiz konu; çocugumuza verecegimiz degerlerin, davranis tarzlarinin nasil ögretildigidir. Yani ne ögretilecegi degil, nasil ögretilecegi. Anne-babanin, çocugun begenilmeyen, hos görülmeyen davranislarina nasil tepki gösterdikleri, onu nasil degistirmeye yöneldikleri veya ona istenilen, begenilen davranislari nasil ögrettikleridir. En önemlisi olumsuz davranisa, olumsuz yaklasmamaya çalismamizdir. Cezayla, tehditle, dayakla, kizip bagirarak olumsuz davranisa kisa süreli engel olunabilir. Bu durumda çocuk korkar, siner, istenmeyen davranisi o an yapmaz, biz de kisa süre de olsa amacimiza erismis oluruz ama o anlik...

Kaynak: Meral Özbulur, Vahdet dergisi

@ Ekrem Yolcu

geri.gif (554 Byte)